Beyn




Belki de en sevdiği şeydi o ıssız ve içini donduran soğukta o bilindik kimsesiz sokakta gezmek. Bazen boş hayallere dalardı. Kim bilir neler düşlerdi o beyninin nöronlarında. Gayet rahat bir şekilde elini kolunu sallayarak geziyordu. Saat öğleden sonra 3 olsa bu işlek sokakta böyle rahat ve umursamaz dolaşabilir miydi? İnsanlarla çok konuşmaz ama üzerinde çok durur ve düşünürdü. Ama ne yazık ki bahtsız adam bir türlü o harika düşüncelerini ne bir resme ne de bir kâğıda aktarırdı. Hayatta yapacağı son şeyse birine ruh halini anlatmak onunla bir şeyler paylaşmaktı. Sanki saklı bir kutuydu. Bazense düşünür acaba benim gibi insanlar var mı diye. Varsa onlarla benim aramda ne kadar bir fark ve uzaklık var acaba ruh eşim onlardan birimi olacak diye kendine saçma sapan hiç akla hayale gelmeyecek sorular sormaya devam eden uzaktan çok sıkıcı görünen bir hayat içerisinde çırpınıp duruyordu. Acaba kendini geliştirebilir oda diğer sosyal sıradan insanlardan birisi olabilir miydi? Kendini saklama çabasına bir neden bulamıyor ama kendini sanki tek başına daha rahatmış gibi görüyordu. Ama bunun bir kandırmaca olduğunu kendiside bal gibi biliyordu. Yinede bu olayın üzerine gidip bununla yüzleşip savaşmıyor ve bir kaçak gibi ondan uzaklaşıyordu.
Bu insanların çoğu hayatımızda bazılarımıza göre çok uzak ve hayretler içerisinde kalınacak bir durum.
Gerçekte bu adamın içinde ne vardı. Aslında bu adam üzerinden insanlar hakkında biraz felsefe yapalım. Çünkü öyle bir canlıdır ki dünyada değil evrendeki atom sayısından bile fazla beyin nöronlarına sahibiz. Ve bu nöronlarla neler yapabileceğimizi hayal edin.
Aslında birçok şey…
Hayatımızı sorgulayıp bir bakıma neler yaptığımız ve yapabileceklerimiz arasındaki o büyük farkları irdelemek gerekir.
Hadi bakalım… Bir insan hayatı boyunca ve süre gelen zamanda ne yapar? İçinizde ne yapmaz ki diye geçirirken ben sizi biraz burada bu mühim konuda sıkacağım. Yok yok pek fazla sıkılacağınızı zannetmiyorum ama sevgili okuyucular biz konuya girelim.
Ne demiştik? İnsan ne yapar? Ne yer? Ne içer? Nasıl Hayatını idam ettirir? Hepsini bir güne sığdırırsak ne olur sabah kalkıp bir başlayalım.
Ne yapıcaktık? Sabah kalktık, banyoya gittik, elimizi yüzümüzü yıkadık, kuruladık. Peki bunu yaparken ne kullandın? Çok mu saçma bir soru. Ben size ne demek istediğimi biraz daha açarak anlatayım. Sabah mahmurluğuyla uyanınca birden ben nerdeyim, ne yapacaktım gibi sorular sorarız çünkü rüya görmüş olabiliriz başka bir yazıda bu konuya daha detaylı bir şekilde açıklık getireceğim ama gerçekten yataktan kalkınca ne oldu? Tabii ki bu faaliyetlerde bulunurken o nadide organını beynini kullandın. Bu kadar basit bir şey için çok uzattığımı biliyorum ama olsun demiştim baştan biraz sıkar diye siz kaşındınız! Daha yeni başlıyorum. Buna benzer bir mantıkla yataktan kalkınca ayağına terliğini giyerken odandaki hafif parfüm kokusunu duyarken de karşılaşırsın bütün iş beynde bitiyor. Al burun yolla sinyali beyne. İş bu kadar basit gözüküyor. Ama ne menem bir organdır. Basit diye gördüğün şeyler ince ayrıntılarda belirginleşiyor ama bazıları bunun belli bir dönem farkında olup sonradan bu gibi basit şeyleri tabiri caizse takmıyor. İnsan neden var düşünmek için. Düşünüp bu evrende kendini kanıtlamak ya da bir şeyler bırakmak için. Benim felsefem bu sizi bilemem tabii ki de.
Ben burada bir konuya parmak basmak istiyorum. Senin beynin eşsiz bir güzelliktedir olmayana beyinsiz denir o daha farklı bi’ mesele ama bu tabii işin esprisi. Bazen alay konusu olsan da zeki insanlarsa, bak adama beyni tıkır tıkır çalışıyor derler değil mi?
Başka bir açıdan farklı bir yerden gireyim. İnsan okumalı! Her zaman okumalı sen ki hala okuyorsan; velakin okumalısın daha yeni başlıyor… Veyahut bana verdiğin önemden ve ehemmiyetten kaynaklanıyordur. İşin aslına okumaya dönelim. Okumalı ve ayrıca da araştırmalı ve neden sonuç ilişkisi kurarak yaşamdaki paradoksları çözümlemeli ve kendine bir yön vermeli. Bunları düşünürken şöyle bir kanıya vardım aslen o sokaktaki yalnız adam parapsikoloji okusa ya da ilgilenseydi. Kendi beyninin yapacaklarına güvenseydi vücut ısısını arttırabilirdi. Yok, artık o kadar da değil gibi bir şeyler dediğinizi duyuyorum ama işin aslı öyle. Hatta şöyle bir şeyde söyleyebilirim o karanlık sokak vardı ya. İşte o bizim yalnız takılan adam oradaki sokak lambalarını da yakabilme gücüne sahip. İnanmak ya da inanmamak size kalmış tabii ki de. Ama heyecan verici olur değil mi? O adamın hayatına ne kadar renk vereceğini düşünsenize. Belki de adam gerçek kimliğini bulacak; kim bilebilir ki…
Gerçekte beynin amaçlarına, gerçek amaçlarına yakınlaşmak için insanların daha sakin ve daha durgun ortamları tercih etmesi muhtemel. Bunu yapan tabii ki belli bir kitle var. İnsan ufakken çok şey düşünüyor. Ve haliyle bende düşünüyordum. Ne mi düşünüyordum. Şu guru amcalar neden en tepedeki tapınağa gidip orda bi’ şey yapmadan oturuyorlar diye kendi kendime sorup duruyorken. Amaç bellidir bazılarında nirvanadır tabii ki de. Aslen oraları çok sakin ve durudur. Atmosfer güzel yakınsın filan bunlar gayet hoş şeyler. Burada parapsikolojiyi irdelemeyeceksin de nerede bu farklı konuları başlı başına araştırıp keşfedeceksin?
Ben size demiyorum gidin Hindistan’a oradan bir nirvana yapıp gelin demiyorum. İşi biraz şakaya vursam da amaç sizi bu konuya ısıtmak başka hiçbir niyetim yok.
Beyinde her organımız gibi gelişen bir bünyeye sahiptir. Dolayısıyla bebekken hem beyinle alakalı olarak nitekim vücudun gelişimiyle de alakalı olarak bisiklete binemeyiz. Nedenini herkes bilir. Çünkü henüz gelişmemiş bir zekâ vardır en başında tabii fiziksel özelliklerimizde zorlasa, önce insanın neye bindiğini bilmesi gerekir değil mi? İnsanın genel herkesin bildiği çevreyle etkileşim sonucu bazı özellikler kazanırız. Bunlar gelişen özelliklerimizdir. Şık giyinmek, kitap okumak, kaykay sürmek gibi. Beynini geliştirmeyi öğrenen insan gerçek kimliğini bulmasına yardımcı bir etmenle yan yana olur. Kendini yola getirebilir.
Ama parapsikolojiyi öğrenenler için o daha bebektir. Işıkları yakmaksa, bebeğin yemek yemeğe başlaması…

Yorumlar

Unknown dedi ki…
Öncelikle Blogun, blog yazma girişimin,niyetin,arzun ve hırsın...
Hayırlı ugurlu olsun...
Umaarım, birçok blogger'cuk gibi hemen pes etmezsin, devam ettirebilirsin.
Yazı hoş; ancak tek solukta okunacak bir blog yazısı değil.
Eline koluna yüregine sağlık...
Başarılar.

http://007arizali.wordpress.com

Burası da beniM ... Beklerim...;)