Kırlangıcın Hikayesi
Tilki her gece gelir ve kırlangıcın aklını oyunlarıyla çeler ve geceye akardı.
Geçici olanın, anlık heyecanı bir sonraki günü düşünme derdini ortadan kaldırması kırlangıcı heyecanlandırıyor ve rahat ettiriyordu.
Baykuş günlerden bir gün dostuyla bir bara girer. Meşenin verdiği gücü, dinlinliği ve dahasını hissettiği için meşenin yanına artık yanında dostu, dostları olmadan da gider olmuştu. Kırlangıcı ilk adım attığı gün dostu adını sorduğu için tanımış; içten bakışları, derinliği ve kanat çırptığındaki rüzgara meftun olmaya başlamıştı. Bu duygunun ne olduğunu biliyor ama olabildiğine sakin kalmaya çabalıyordu.
Bir gece vakti kulağına yankılanan sese koştu başkuş. Dostu kırlangıçla birlikteydi ve onlarla koyu bir sohbet içindeydi.
Derken o gece baykuş tilkiyle tanıştı. İlkin arkadaş olarak tanıtılan tilkinin o gece iyi olmadığını fark edip yardım etme istenci doğdu içinde. Lakin tilki gelen yardımı ne duyuyor ne de buna bir tepki veriyordu. Sonunda sözüm ona iyi olduğunu söyledi ve geceye karıştı.
Kırlangıç çok güzel insanlar kazanmıştı. Bu kazanım sonucu sabaha karşı deviren bir arkadaşın mutluluğunu paylaştılar.
Herkes dağılmış baykuş ve kırlangıç başbaşa kalmışlardı. Günün yorgunluğuyla uyuyakalan kırlangıcı baykuş uyandırmak istememişti. O kadar güzel uyuyor ve günün ilk ışıkları adeta tüylerini parıldatıyordu.
O an baykuş ne dokunmaya ne de uyandırmaya kıyamazken adını seslendi. Mahmur gözleriyle bir bakış attı baykuşa.
Sonra kırlangıç baykuşa seslendi…
Biliyordu ki onun ne tilki ne de baykuşa ihtiyacı vardı. Baykuş onu duydu ve başka bir yakaya uçtu.
Kırlangıç, baykuşun uzaklaşmasını izlerken içindeki boşluğun farkına vardı. Her gece tilkinin peşinden sürüklendiği, baykuşun bilgeliğiyle sarmalandığı, dostların etrafında toplandığı anların ardında hep bir huzursuzluk saklıydı. Bu huzursuzluk şimdi tüm çıplaklığıyla karşısındaydı; ne tilkinin oyunları ne de baykuşun sakinliği onu tamamen tatmin edebiliyordu.
Bir gün, sabahın erken saatlerinde, kırlangıç karar verdi: Kendi yolunu bulmanın vakti gelmişti. Hem baykuşun hem de tilkinin varlığı onu şekillendirse de, özgürce uçabileceği, kendini tamamen bulabileceği bir yere gitmek istiyordu. Rüzgar kanatlarını doldururken gökyüzünün derinliklerine süzüldü.
Günler boyunca tek başına uçtu. Karşısına çıkan her tepe, her vadi ona yeni dersler, yeni hisler verdi. Kimi zaman yalnızlığı derinleşti, kimi zaman ise bulutların arasındaki sessizlikte huzur buldu. Yolculuğu sırasında farklı hayvanlarla karşılaştı. Onların hikayelerini dinledi, kendi hikayesini anlattı, ama kimseyle uzun süre kalmadı. Çünkü kırlangıç, bu yolculuğun sadece kendisine ait olduğunu biliyordu.
Günlerden bir gün, büyük bir okyanusa ulaştı. Dalgalara bakarken içsel bir rahatlama hissetti. Artık ne tilkinin oyunlarına ne de baykuşun bilgeliğine ihtiyaç duyuyordu. Kendisiyle barışık, kendi kararlarını vererek uçmanın tadını çıkarıyordu.
Belki bir gün, bir şekilde, tilkiyle ya da baykuşla tekrar karşılaşacaktı. Ama o an geldiğinde, artık kimseye bağımlı olmayacaktı. Kendisi, sadece kırlangıç olmanın ne demek olduğunu öğrenmişti.
Yorumlar